Ana Sayfa Arama
Pergamon'un Kağıt Üreticisi Keçiler Kenti Aigai

Bundan yaklaşık 2.700 yıl önce, Ege kıyılarına 14 kilometre uzaktaki çorak kayalar üzerine bir kent kuruldu. Burası, diğer antik yerleşimlerin çoğu gibi geniş tarım alanlarına ya da ticaret için kullanabilecek bir limana sahip değildi. 

 

BBC Türkçe'de yer alan habere göre; Halk araziye en uygun üretimi tercih ederek büyük keçi sürüleri yetiştiriyordu. Rotamız Manisa'nın Yunusemre ilçesine bağlı Yuntdağıköseler mahallesindeki Aigai antik kenti ve bunları bize kazı başkanı Prof. Dr. Yusuf Sezgin anlatıyor: "Aigai'ı ziyaret edenler, kenti gezmeye başlarken önce ağaçlık ve kayalık bir tepeye çıktıklarını düşünüyorlar. "Ancak gezilerini sürdürdükçe bu arazi ve bu koşullarda, bazı yönleri günümüz kentlerinden daha iyi olanaklara sahip bir kent gördüklerinde hayran kalıyorlar”. 

 

Aigia halkı keçilerden elde ettikleri kıl, kemik ve deriyi olduğu gibi satmak yerine işleyerek parşömen kağıtlar başta olmak üzere deri mamulleri, dokuma ve kemik aletler gibi çok daha kıymetli ürünlere dönüştürüyordu. Bunu biliyoruz çünkü kent terk edildikten sonra üzerine ya da yakınında yeni bir kent kurulmadı. Kalıntılar dönemin yeni ulaşım rotalarına da uzaktaydı. Bu sayede bu yerleşime dair birçok detay sanki bir zaman kapsülünde saklanmış gibi günümüze kadar geldi. 

 

Prof. Sezgin "Kazılarda, Roma döneminde yıkanıp kurumaya bırakılmış bulaşıkları, o halde bulduğumuz bile oldu" diyor. 

 

Mısır'ın ambargosu Aigai'nin ekonomisine yaradı 

 

Prof. Sezgin kenti kuranların Aioller olduğunu ve Antik Hellencenin kendilerine özgü Aiol lehçesini konuştuklarını ifade ediyor. Önce kıyılara yerleşen bu halk, MÖ 8. yüzyılın sonlarında Yuntdağı'nda Aigai'ı kurdu. "Ellerindeki doğal koşullara uygun ve yerel kaynakları verimli kullanarak üretim yapmaları sayesinde, antik bir Hellen kentinin tüm kültür, ihtişam ve konforuna sahip şekilde 1000 sene boyunca burada yaşamışlar. Ellerindeki kısıtlı kaynaklardan bir uygarlık merkezi yaratmışlar”. Kentin tüm yapılarının çevredeki kayalıklardan elde edilmiş bloklarla inşa edildiğini belirten Prof. Sezgin, su ihtiyacının da sadece yağmur suyu toplanarak karşılandığını vurguluyor. 

 

Pergamon Krallığı'nın kütüphanesini oluşturan parşömen 

 

Aigai'yı sadece bir arkeolojik alan değil, aynı zamanda antik çağın ekonomik başarı öykülerinden biri olarak düşünmek mümkün. Zira bu kentte keçiler, sadece bir geçim kaynağı değil, aynı zamanda bir semboldü. Kentin bronz sikkelerinde bile keçi sembolü vardı. Öyle ki Prof. Sezgin'e göre Aigai adı "keçiler kenti" olarak günümüze uyarlanabilir. 

 

Aigai'de keçilerden elde edilen deriler, ilerleyen yüzyıllarda çok daha büyük bir hikayeye bağlandı: Parşömen kağıt üretimi. Deriden üretilen parşömenlerden önce kitaplar, Mısır'da üretilen papirüs bitkisinden elde edilen kağıtlara yazılıyordu. Antik dünyanın bilgi rekabetinde, Mısır'daki Ptolemaios Krallığı, Pergamon Krallığı'nın kütüphanesinin büyümesinden rahatsızdı. Prof. Sezgin bunu "Kütüphane demek bilgi demek. En büyük kütüphaneye, en çok bilgiye sahip olan krallık, diğerlerinin hakimi olacak" sözleriyle anlatıyor. Mısır, parşömene ambargo koyduğunda Pergamon Krallığı için çözüm parşömen oluyor.

 

Zaten yüzlerce yıldır hayvansal üretim yapan Aigai, Pergamon kütüphanesine kağıt tedarik etmeye başlıyor. Böylece kent hızla büyüyüp gelişiyor. Hatta Prog. Sezgin'e göre ilerleyen yıllarda "koca imparatorluk başkenti Roma'ya elçi yollayıp keçi derisinden alınan verginin belli bir düzene oturtulmasını talep ediyorlar”. Bu şatafatlı kentin ekonomisi, MS 3. yüzyılda, yani kurulduktan yaklaşık 1000 yıl sonra Roma İmparatorluğu'nu etkileyen bir kriz sırasında zayıflıyor. Prof. Sezgin, Doğu Avrupalı Gotik halkların bölgeyi talan etmeye başlamasıyla Aigai halkının evlerini boşalttığını, bazılarının kapılarına duvar ördüğünü ve nihayetinde birçoğunun kenti terk ettiğini anlatıyor. Keçilerin talandan kurtarılamadığı ve böylece ekonomik kaynağın ortadan kalktığı düşünülüyor. "Ardından 1000 yıl daha, bir köy ya da kasaba olarak yerleşim devam etse MS 13. yüzyılda artık Aigai'de yaşayan tek kişi bile kalmıyor.”

 

Agoralar, gladyatörler ve canlı bir şehir hayatı

 

Prof. Sezgin'e göre, kentin en çok dikkat çeken yapılarından biri üç katlı, yaklaşık 2200 yıllık Agora Binası. Alt katındaki dükkânların vitrin olarak kullanılan pencereleri, ahşap kepenk yuvalarına kadar hâlâ duruyor. Burayı antik bir AVM'ye benzetmek çok da yanlış değil. Aigai'da yan yana iki agora, yani kent meydanı var. Yukarı Agora, sosyal ve politik hayatın merkezi, Aşağı Agora ise ticaretin kalbi.

 

Prof. Sezgin sosyal hayatın odağı olan agorada tüm halkın birbirini görebildiğini, gelişmeler hakkında haber alabildiğini, toplumun fikir alış verişi yapabildiğini söylüyor. Kazılarda, Aşağı Agora'da bulunan dairesel bir yapının et ve balık pazarı, yani "makellon" olduğu düşünülüyor. Hatta bölgede yetişen yılan balıklarının burada canlı canlı satıldığı tahmin ediliyor. "Yukarı Agora adı verilen siyasi agorayı stoalar çevreliyor. Yani kent meydanında toplanan halkın güneş ve yağmurdan korunmasını sağlayan sütunlu sundurmalar var. Bu stoaların cephesinde, taş blokları üstünde çeşitli yazıtlar var.” 

 

Yazıtlardan, Roma döneminde burada gladyatör dövüşlerinin yapıldığı da anlaşılıyor. Yani Aigai, sadece üretimin değil, eğlencenin ve sosyal yaşamın da merkeziydi. İki meydan arasında Agora Binası yer alıyor. Üç katlı yapının en üst katı, Yukarı Agora'ya açılan bir stoa işlevi görüyordu. Orta katın az kullanıldığı, burada belki yönetim arşivleri, ticari mallar ve nezarethane olduğu düşünülüyor. En alt katta ise her birinin kapısı ve ahşap kepenkli penceresi olan dükkanlar sıralanıyordu.

 

'Aigai bize antik hayatın her anına dair bir şeyler anlatıyor’

 

"Günümüzden 2000 yıl önce Aigai'a gitme şansınız olsaydı bir yandan çok sayıdaki atölyeden gelen sesler ve kokular, diğer yandan kentlilerin renkli ve çeşitli yaşamının görüntüsü sizi karşılardı.” Prof. Sezgin Aigai'daki günlük hayatı böyle anlatıyor. "Arazide gezen devasa keçi sürüleri, Agora'da dünyanın çeşitli yerlerinden gelmiş ürünleri satan pazarcılar, siyaset tartışan yurttaşlar, oyun oynayan ya da okula yetişmeye çalışan çocuklar, kente girerken temizlenmek için hamama giden tüccarlar, tiyatro oyununa hazırlanan sanatçılar, tanrılara kurban sunan din görevlileri…” 

 

Diğer görkemli yapılar 

 

Kent sur duvarları, evler, tiyatro, hamamlar, tapınaklar, meclis binası, atölyeler, spor alanları gibi hemen her yapıyı barındırıyor. "Aigai'daki 2000 yıldır sağlam kalmış taş döşeli sokaklar ve caddelerde yürüyerek bu yapıları gezmek mümkün" diyen Prof. Sezgin'e göre dikkat çeken yapılardan biri de o dönemki adıyla bouleuterion yani Meclis Binası. Öte yandan Prof. Sezgin burada bulunan heykel grubunun, Hellenistik Dönem'den orijinal haliyle günümüze ulaşabilmiş ender örneklerden olduğunu söylüyor.

 

Heykellerin ait olduğu kişiler, aralarındaki akrabalık ilişkileri ve hatta heykeltıraşlarının isimleri bile tespit edilebilmiş. Binada ayrıca 2,6 metre boyunda bir Tanrıça Hestia heykeli de bulundu. "Hestia hem evdeki ocağın sönmemesini sağlayıp aileyi koruduğuna hem de kentin varlığının sembolü olan kutsal ateşi koruduğuna inanılan bir tanrıça.”

 

Yeni açılan Manisa Müzesi'ndeki Aigai Meclis Salonu'nda, yeniden oluşturulmuş toplantı salonunda bu heykellerin orjinalleri görülebiliyor. Kentte Kültür ve Turizm Bakanlığının son yıllarda özellikle Geleceğe Miras Projesi kapsamında sağladığı kaynaklar sayesinde restorasyon ve düzenlemeler devam ediyor.